100 Soruda Felsefe ve Hukuk Felsefesi
Kitabın Detayları
Barkod :
9786053005186
Kapak Türü :
Karton Kapaklı
Baskı Sayısı :
1
Ebat :
16x23,5
Dili :
Türkçe
Yayın Tarihi :
2018-7
Kağıt Türü :
I.Hamur
Sayfa Sayısı :
464
Takım :
Ekler :
Kitabın Açıklaması
Bazen gözümüz yaşlanır, geçmiş aklımıza gelir.
Küçüklük hatıraları istesekte çok uzaktır. "Kardeşime bisikletimi
istediğinde verseydim, anneme ne olursa olsun kızmasaydım o gün, yemeğe
zamanında inseydim, dedemle, amcamla daha fazla vakit geçirseydim keşke"
diye iç geçiririz. Bu acı hal istememize karşın aklımızdan bir türlü çıkmaz. Bu
üzüntü durumuna bir türlü anlam veremeyiz, bunun akli bir izâhı yoktur. Küçük
kızımızın ya da oğlumuzun yere düşüp ağladığı an, az sonra gireceğiniz
lokantanın önünde bekleyen bir Türkçeencinin gözleri, iş yoğunluğu bahanesi ile
umursamadığınız bir arkadaşımız ya da çok istemesine rağmen satış fiyatının
yüksek olması nedeni ile kızına istediği oyuncağı alamayan annenin kızıyla
gitmesi, haber bültenlerinde bayramda kaybolan güzel gözlü kız çocuklarının bir
anlık fotoğrafı bize vicdanı her an hatırlatır. Bunlar birer pişmanlık
alametleri değildir. Başka alanlarda da benzer duyguları görmemiz mümkündür.
Duruşmada tanık ne yapacağını bilemez haldedir, salon kalabalıktır, çekinir ve siz
kızarsınız, bu aklınıza gelir, bu da pişmanlık değildir. Duygusal bağla bağlı
olduğunuz kişi sizinle konuşmak istediğini söyler, sizin aklınıza son görüşme
olduğu asla gelmez. Ama o "elveda" demiştir bile, siz buna ihtimal
vermezsiniz, yeniden görüşeceğinizi düşünürsünüz, ama yoktur. Bir daha sesini
duyamayacaksınız, nerede olacağını bilemeyeceksiniz, bir daha görememe hali
içinizi kemirir, telefon numarasını bile silemezsiniz. Bir gün dedeniz her
zaman bahsettiği kişiyi hatırlamaz, sizi bile unutur hale gelmiştir. Güldüğü,
koştuğu zamanlarını bildiğiniz dedeniz artık kendi ismini bile hatırlamaz,
yastığını başucuna koyduğunuzda göz göze gelirsiniz, yutkunursuz, gözleriniz
dolar. Bunu da pişmanlıkla ve acımayla açıklayamazsınız. Tüm bu duyguların bir
anlamı, manasını idrak edeceğiniz bir formu olmalıdır.
Bilmek, merak etmek ciddi faaliyetlerdir. Bunu
çoğu kez deneyimlemiş birisi olarak söylüyorum. Bilme uğraşısının uygarlıkla
doğrudan bir alakası vardır. Ama az gelişmiş toplumlarda bilme gayretinin size
yansıtılma biçimi artık bir sevgi durumudur. Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta
gittiğim "Mim Museum"da, yani Beyrut Ulusal Müzesinin karşısında
bulunan bilim müzesinde, müze görevlisinin az İngilizcesi ile bana müze
parçalarını anlatma gayretini görmenizi isterdim. Müze görevlisinin gözlerinin
anlatım sırasında parlaklığı, en az müze teşhir parçaları kadar değerliydi. En
baştan ve tane tane, tıpkı fedakâr bir ilkokul öğretmeni gibi sizi
bilgilendirme gayreti, ancak sevgi ile hatırlanabilir. 2017 yılında Moskova
Sanat Tiyatrosunda, yani Anton Çehov'un, Konstantin Stanislavski'nin, Mihail
Bulgakov'un temsil yaptıkları ya da izledikleri yerde bulunmak zaten başlı
başına enfes bir duyguydu. Ama bir o kadar iyisi de müze görevlisi
yetmişlerinde sevimli bir kadının bizim bilmediğimiz Rusçası ile Anna Karenina
oyununun kostümlerini gösterirken, bildiğini aktarmadaki o olağanüstü
çabasıydı. Anlamasanız da söylediklerini, bilginin o tılsımı size geçmiş
gibiydi, bu artık bir tutku gösterisiydi, bilmenin tutkusu.
Atina, yani felsefenin toprakları. Akropolis'e
yakın, Sokrates'in hapiste tutulduğu "Prison of Socrates"te
gezinirken, yalnızca Sokrates'i aklıma getirmedim. Tüm bir filozof dünyasının o
mağara gibi yerde olduğu düşüncesine bir anda kapıldım. Birbirlerinin
fikirlerine katılsınlar ya da katılmasınlar, orada bulunan Hegel'di,
Farabi'ydi, Marks'tı, Anaksimenes, Thales'ti. Kant uzaktan geliyor gibiydi,
Sartre çoktan gelmişti, Simon de Beauvoir birazdan yetişecekti sanki. Uzaktan
seçilemeyen bir şairin yine seçemediğim mısralarını duyar gibiydim. Hemen
uzaklaştım. Uzaktan baktığımda sesler birbirine karışmıştı. Felsefi geleneğin
sorgulayıcılığı, farklı düşüncelerde de olsalar tek bir bütünü oluşturmuştu.
Akropolis'in manzarasının dehşeti, Sokrates hapishanesi ve filozof sesleri
anlaşılmaz bir duygu yoğunluğuna kapılmam için yeterliydi. Şiir ve felsefe
benim için artık ve her zaman birdi.
Neden anlaşılmaz duygular içindeyiz? Tekrar
başa alıyorum. Üzülüyoruz, ancak nedenini bilmiyoruz. Bilmenin erdemine
inanıyoruz, ancak sıkılıyoruz. Tüm bunların felsefe ile ne ilgisi olabilir diye
düşünebilirsiniz. Duygu, bilimde yoktur. Siz sorgulayarak, diğeri ile kendiniz
arasında bir denklem kurarak, çok daha üst bir yaklaşımla yani felsefe ile
ancak sevgiye, vicdana, ahlâka dair bir yaklaşım sergilersiniz. Hukukçu bir
kanun uygulayıcısı olabilir. Teknik olarak örneğin ceza hukukçusu için yazılı
metin bellidir. Ama bu yeterli midir? O nedenle daha fazla bilgiye, daha fazla
meraka, en fazla entelektüelliğe sahip bulunmanın imkanını araştırmalıyız. Salt
bilmede yetmez, bilip de diğerkâm olmayan, çıkarcı, sevgisiz kişileri hayatın
her alanında görmek mümkündür. İşte bu nedenle her bilginin üstünde bulunan,
sevgiyi önemseyen felsefeye ilgi duymak gerekir. Bilmek ve merak, ayrıca
felsefe sadece buluşun kaynağı değil, aynı zamanda sevgiyi de anlamlılaştıran
faaliyetlerdir. Vicdan bilgiyle, özelinde ise felsefe ile değerli bir eylem
haline gelir. Çocuk daha bir çocuklaşır, sevgiliniz artık çok daha bir sevgilidir,
aşkınız en berrak haline kavuşur, anlamını bulur.
Birazdan okuyacağınız kitapta felsefenin bir
bakıma tarihini göreceksiniz. Ancak bunu yaparken, kaynakçada da göreceğiniz
gibi çok sayıda kaynaktan faydalandım, bu kaynaklardan beslendim. Kitap
yazımının zorlu sürecini yazarla birlikte sırtlayanlar da oldu. Bunlar arasında
özellikle Yusuf Demirci, Kemal Güveniş, Bülent Koçoğulları, Yusuf Balcıoğlu ve
Mehmet S ıtkı Uğur'a teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Değerli Harran hakimi
Aynur Kahya her zaman bilmeye merakı ve hukuk/adalet bilincine duyarlılığı ile
kitap için de esin kaynaklarından biriydi. Kendisinin bu ideal halinin
yitmemesini Türkçeerim. Bununla birlikte kitapta da yeri geldiğince değinildiği
gibi, felsefe çoğu zaman gereksiz görülen bir faaliyet olarak
değerlendirilebilmektedir. Ama onu böyle algılamayanlar da vardır. Bu kitap
aynı zamanda teknik/mekanik, duygusuz bir hukuk yaklaşımına karşı felsefenin
başlangıç çabasıdır. O nedenle bu kitap bunu önemseyenlerindir.